25 Ağustos 2009

Murphy Kanunları Esti Üstüme Üstüme, Ööööffff!

Sevgili Blog,

Bugün sana, içinde Canım Blog yazarı vişnesu'nun yer aldığı bir örnekle Murphy Kanunları'nın nasıl işlediğini anlatacağım:

Taktım çantamı, atladım bisikletime, düştüm bankanın yoluna. Kestirme yola pazar kurulmuştu. [1] Ama "aslanım benim, koçum bea" diyerek verdim gazı verdim gazı, gaz fazla gelince çevirdikçe çevirdim pedalı, adrenalin dolarak vardım bankamatiğe. Ama bundan sonra başıma geleceklerden habersiz, umut doluydum bloğum. Hala küresel barışın olacağına inanmaktaydım. Fakat ben inanadurayımdı, cüzdanımı açtığımda bankamatik kartını evde unuttuğumu görmüş [2] ve Murphy Kanunları ağını çoktan örmüştü...

Allam yareppim, pes Bilgusu, pes! diyerek atladım bisiklete, pazar yolundan gitmeyeceğime yemin ettiğimden yokuş yukarı, dağları tepeleri aşıp vardım yuvaya. "Anne ya şöyle oldu, böyle oldu, bik bik bikk" diye derdimi anlattım anneme aşağıdan, tüm apartman sakinleri de dinledi. Annem kartı attı, kartı havada yakalarken "bi de içinde para yokmuş hehee" diye espiri yaptığımı sandım, güldük apartmancak.

Velhasılı, tekrar bankamatiğe vardım. Nıhahahaa bankamatik, işte geri döndüm! didim. Ve ekrana yaklaştım. Bankamatik benden özür diliyordu. Kess! didim. "Geçici bir süre hizmet veremiyoruz" [3] yazısını göreceğime kör olaydım...

15 dakika oturdum kaldırımda. Açıldı bankamatik. Muhahaaa bankamatik, sökül paraları! didim. Hesap bakiyesinde -99 TL yazıyor, bana borçlusun diyordu. [4] Tü Allah cezanı versin, bütün gün bunun için mi uğraştım, meğer değmezmişsin... didim. Aklımda Murphy Kanunları, cebimde -99 lira, bacağım yorgun, bütün işler yarım, eve döndüm.



Acımadan, nasıl da tıkır tıkır işledi:

[1] O kadar çok gün varken pazarın kurulduğu günü seçmek benim hatam olabilir, doğrudur Murphyciğim lakin kestirme yolumun üzerinde ne işi var yahuu.

[2] Cüzdanımda 5 kuruş para yok. Kartlar ve ıvır zıvırlardan yer kalmamış yoksaağ... Neyse Murphyim, cüzdanımda bu kadar çok şey varken hatta cüzdanımı kaybettiğimde bulan insana sürpriz bir not bile varken, o en çok kullandığım kartın evde ne işi var! Hepsi senin işin, biliyorum!

[3] O anda kör oldum yahu, daha ne diyeyim!

[4] Ya vallahi onun içinde para olmalıydı. Nasıl daha yatmaz ya.. Hep sen işte, hep sen.

Ah hayat, ahh.. Çok gülüyosun bana di mi?

20 Ağustos 2009

Retroo ya da Bir Tutam Nostalji -kararsız insanım-

Canım Blog,

Bugün gayet legal ve nostalcik yollardan şarkı dinlemenin keyfini yaşadım. Tozlu raftaki kutudan kasetleri çıkardım. Kasete üfledim, yüzüme tozlar saçtım. Zülfü Livaneli dinleyeceğimi sanarak "çal" tuşuna bastım. İçinden çok daha nostalcik, ingilizce bir şarkı çıktı, twist yaptım. Bandın üzerine zamanın radyosundan kaydedilen o şarkıdan sonra, en sevdiğim "Ada" albümünü artık dinlemeye başladım. Şarkılar söyleyerek kahvaltıyı hazırladım, annemle canımın içi Şebbalim'i ekmek almaya gönderdim. Kahvaltıdan sonra tekrar taktım kaseti, şarkılar eşliğinde bulaşığı makineye yerleştirdim. Ama bir kez olsun gözünün içine bakmadım, çok kırdın beni makinee!

Gırgırgırrr...

Çok mesud ve bahtiyarım blog. Barış Manço kasetlerimi ve babamın bissürü Zülfü Livaneli, Yeni Türkü, Ezginin Günlüğü, klasik gitar vesaire kasetlerini buldum. Zamanında Livaneli ve çoğu kasetleri önemsemeyen bir çocuk hatta kardeşler (ağbey ve bendeniz) olarak o kasetlere rastgele kayıtlar yapmışız. Kaset çalarken kah Tsubasa açılış müziği kah "Türküm, doğruyum, süpürmenin oğluyum, betmenin torunuyum..." şeklinde devam eden rezil rüsva nostalcik kayıtlar çıkıyor karşımıza. Peynir ve tatlı kadar alakasız olsa da bir künefe tadında hepsi.

Daha da bir maziye gidersek:

Abimin bir buçuk yaşında ki ses kayıtlarına maruz kalıyoruz. Daha şekere "çe-çeğğ" diyen bir çocukla annem ve babam bir portakal muhabbetine giriyorlar ki sormayın gitsin. Sormayın diyorum çünkü o şindi esker! Bir karizması var. - Asker ağam, eğer bu yazıyı oralardan okuyosan bi işaret ver.-

babam - annem - yaşına basmamış igungor : (Fakirlik yılları... Kediyi bırak, bir perdemiz bile yokmuş blog, anlıyor musun?)



Bendenizin ise 3 aylıkken mikrofonu yeme kayıtları mevcut. Tahmin edersiniz "eğğğ, öüğğğ, eüüğğ" den başka bişey diyemiyorum. Bir de zırzırzırrr...

Bilgesu yakın geçmişi bildirdi.

Son olarak Livaneli'den gelsin:

[...] Dünyayııığğğ güzellik kurtaracaak, bir insanıığğ sevmekle başlayacak herşeey...

02 Ağustos 2009

Nefes Alıp Bloğa Koşmak

Canım canım canım blog,

Çok özledim seni, çok. Yorgundum, sıkkındım. Yazacağım şeyler vardı ama yazamadım işte.

Şimdi odamdayım, nefes alıyorum. Fırsat bu fırsat, sana birkaç birşey anlatmak istiyorum. Önce kötülerden başlayayım:

-- Bulaşık makinesiyle hayla küsüz. Gıcık makine!

-- Bu bir türlü bitmek bilmeyen, aksiliklerle dolu tadilat maddi-manevi tüm aile fertlerini yıprattı. Sinirler tavan, sabırlar taban yaptı.

Şimdi iyi haberler:

-- Birkaç ufak detayı saymazsak mutfak işi bitti diyebiliriz, ohh! Artık tezgahımız, dolaplarımız, en önemlisi evyemiz var. Yihhhuuu! Bulaşık yıkayabildiğime hiç bu kadar sevinmemiştim. Sana mı kaldık iyi gün dostu makineeeee.

-- Koreli arkadaşım Inseon ve onun arkadaşı Misong bize geldiler. İki gün bizde kaldılar. Evde hummalı çalışmalar sürerken ben onlara rehberlik yapmak suretiyle işten kaçtım. (Burda biraz gülmek istiyorum blog, afedersin. Nihhahhahahaaa) Çok yoruldum ama çok eğlendim. Bu rehberlik olayımı belki anlatırım sana blog ya da anlatmayabilirimde.

-- Tavan ve taban olaylarının ardından şu saat itibariyle banyo yapıp sakinleşen aile fertleri nefes alıp, kendilerini dinliyorlar. Herşey biraz daha yolunda.

İyi geceler bloğum.