19 Aralık 2008

İtiraz Etmek İstiyorum

Bugün dersin başlamasından yarım saat önce geldim okula. Açtım kitabımı, J.R.R. Tolkien'in "Masallar"ını okumak istiyorum. Ama önümdeki sırada gazete okuyan bir kız ve onun yanında Avon kataloğunun sayfalarını çevirip makyaj malzemelerinden çok kızların güzelliğini inceleyen bir kız daha var. Güya bende kitap okuyorum. Ama benim de her insan gibi bütün merakım, önümde birisinin gazete okuduğunu görünce gazeteye toplanıyor. Aslında bütün yanlış oldu, merakımın birazı da katalogda.

Velhasıl, ne doğru düzgün kitabımı okuyabildim, ne haberleri, ne şu yaratıcı sloganları... Çünkü kafamın içinde sürekli bir tartışma vardı. İşte onlar:

İtiraz 1: Gazetedeki spor sayfası futbol sayfası olarak değiştirilsin! (Gerçi bu sayfayı hazırlayanların tek spor olarak futbolu bildiğini düşünürsek spor sayfası demeleri pek de yanlış değil sanırım.)

İtiraz 2: Yahu avon, ilkokul çocuğuna mı mal satıyorsun? Ne biçim slogan bu "Sihirli anınızı pırıltılı bilmem ne ile ışıldatın." Azcık yaratıcı ol. Sahteliğini bu kadar belli etme. Ve bu laflara inanıp alanlar, evet size söylüyorum. Hiç de sihirli anlarınız da ışıldadığınızı görmedim.

İtiraz 3: Len Bilgesu, bu sefer sana söylüyorum. Sen önündeki kitabı okusan da ders başlamadan sinirlerini bozmasan!

08 Aralık 2008

Kompozisyon

Konu: Hak ve Görev Arasındaki Fark
Yazarlar: Ayşe - Bilgesu




Hak ve Görev bir gün çarşıda yürürlerken vitrinde bir bluz görürler. Daha ilk gördüklerinde ikisininde nutku tutulur. Bluz al yanaklı, kiraz dudaklı, keman kaşlı, ceylan-fidan (bitki, hayvan vs.) gibi bir şeydir.

Kendilerine hakim olamayan bu iki yiğit ellerinde okları, sırtlarında kalkanları ile içeriye bir Zagor endamıyla girdiler. Onları gören satıcı hemen geri çekildi. Tam iki yüz asırdır onları bekliyordu. Emin olamayan satıcı son kez kızları baştan aşağı süzdü. Hak' ın boynunda kocaman "H" harfi, "Hakkı burda, burda, burda..." diye bağırıyordu adeta. Hakkı bağıra dursun Görev bluzu denemeyi kendine görev edinip, kabine gitmişti bile. Bunu gören Hak üzüntüsünden kafayı yedi ve adını Hakkı olarak duyurmaya başladı. O duyura dursun Görev bluzun XS olduğunu fark etti. Fakat her şey çok geçti. Çünkü bu son bluzdu. Bluzu bırakıp yürüyen koşan adımlarla hemen aerobik salonuna gitti. Tam üç yüz asır orada spor yaptı. Artık bluzu giyme vakti gelmişti. Mağazaya geri döndüğü zaman yüz asır daha bluzu aradı ama nafileydi. (Bu arada Görev'in yaşını siz hesaplaya durun.) Hakkı bluzu giymişti. Görev siz yaşını hesapladıktan sonra arkasını döndü baktı baktı baktı tı tı tı. Ama bir şey göremedi çünkü yıllardır uğraştığı bluzun fiyatını görünce kör oldu. O sırada hoca geldi. Hoca gözlüğünü çıkardı Görev'e verdi ama hoca cahil ne anlar fenden adam edebiyatçı bir kere. Görev sanki miyop oldu sandı ama o kör olmuştu kasiyer kırk kere demişti ve kör olmuştu.

Hakkı'nın dilinde tüy bitti. Ve tüyler osmotik basınçla bütün kanını çekti. O kan göğe yükseldi. Üç kan portakalına dönüştü. Biri sana; biri bana; biri, biride kendinde kalsın.

NOT: Bu yazı 2006-2007 eğitim öğretim yılında (yanlış hatırlamıyorsam) yazılmıştır. Edebiyat dersini aslında çok seven ama bir türlü aradığı öğretmeni bulamayıp kafayı yiyen, hocalardan derslerden bunalmış iki sıra arkadaşın tenefüslerini heba edip edebiyat kitabını karıştırmasıyla başlayan bir hikayedir. Ve bu hikayenin amacı bu kadar sıkıcı bir konuyu eğlenceli bir hale getirmek ve saçmalamanın serbest olduğu bir kompozisyon yazmaktır. Ve bunun yazılmasında ki asıl sebep absürd hikaye yazmış olmanın yanında kendimizce eleştirmektir.