30 Haziran 2010

Ne Güzel Yakışmış Kiltler Java'ya (Tey tey)

Canım Blog,

Martin Mystere çizgi romanının hasstası olduğumu biliyorsun. Bugüne kadar pek leziz maceralar okuduğum halde oturup hakkında sana yazmadımda. Ya da yazamadım, nasıl anlatıcam bilemedim. Ama... Bugün bu fotoğrafları sana göstermezsem zira çatlayabilirim. Çünkü Java'ya tekrar aşık oldum, hem de çok dandik bir macerada. Ki Alfredo Castelli'de bu macerada sürekli dalga geçip durmuştu kendisiyle, sanırım bende de bu kadar sempati uyandırmasının nedeni bu olmuştu.


Bana ilk kez hediye olarak alınan Martin Mystere'im ve odam. (Yatağın üzerindeki koca bebekler, annemin Şevval ve bana ördüğü bebekler. Hayır onunla uyumuyorum :))



Bu macerayı aslında Karadeniz'den Ankara'ya dönerken okumuştum (Evet, Karadeniz Turu'na gittim. O da ayrı bir macera.) Ama burada ki bir bölümü o kadar çok sevdim ki eve geldiğimde tekrar okudum, Java'yı izledim...



Beyaz gül kırmızı gül
Güller arasından gelir
Yarim giymiş çizgili tartan
İskoçya'lardan geliiir of off




Ve bu maceranın sayfalarını karıştırırken birde karşıma ne çıksındı. Saat otu (dikkatli bakın (Nerden gelmiş hiç bir fikrim yok)). Ne çok severim onu. Çocukken yol kenarından toplayıp, önlüğümüze bir sürü takardık ondan da bütün ders onun kıvrılmasını izlerdik. Hey gidi...



Bluto. O da sadece "Nggh" şeklinde konuşuyor. Ve Java'yla kavga etmek için hazırlanıyor.



Ama ama...



Ama senin kiltinde benim kiltimle aynı. Yoksa Java yoksa...



Aynı klan üyeleri birbiriyle düşman olmaz. Ha şunu bileydin şapşal! Bırak aynı klandan olmayı insan olan birbiriyle düşman olmaz (Neyse bugün sosyal mesaj vermece yok, tatildeyim hem ben)



Ve işte en sevdiğim an! Bu sahneyi tekrar tekrar okur hatta bu şarkıyı da tüm kilt giymek isteyen fakat "Anadolu çocuuyuz biz. Etek giyemeyiz. Yanlış. Ters." diyenlere gönderirim...

Hepiiiğğmiiz kardeeeğşiiz. Buu kavgaa ne diyeeeğ!

I belongs to Glasgow. And Glasgow belongs to me...

Hem giymezseniz giymeyin. Canım Java'm giymiş işte, ne de güzel olmuş. Di mi blog.

Not: Martin Mystere'in bir de İstanbul'a geldiği bir macerası vardı da, Java içip içip dansözlerle karşılıklı oynuyordu, o bölümde ne güzeldi... Belki bir ara onu da koyarım blog, neden olmasın.

13 Haziran 2010

Canım Blog'um Kürkçü Dükkanım

Canım blog,

Bunca zamandır uğramadım. Ama yine dönüp dolaşıp geleceğim yer burasıydı zaten, biliyordun.

Yazıp yazıp sildim bunca zaman. Anlatmak istedim ama hep erteledim. Şimdi de hepsini yazmaktan vazgeçtim. Çünkü ne kendimi ait hissetmediğim bir şehirde yaşamanın verdiği zorluğu, ne inanarak başlayıp hayal kırıklığı yaşadığım zamanları, ne berbat bir final haftasını, ne de hala önümde bitmek bilmeyen konuların oluşunu ve verimli çalışamamanın verdiği vicdan azabını, ne de kafamdaki stres sever, geçmek bilmeyen sivilcelerin ağrısını düşünmek istemiyorum. Şu an için tek düşündüğüm, hissettiğim ve söylemek istediğim şey...

Güzel bir yazıda görüşmek dileğiyle

vişne pestili