04 Ekim 2009

Sakin Olmam Lazım (Da Nasıl??)

Merhaba Blog,

İkinci sınıf oldum ben :) Hatta bugün yağmur yağdıktan sonra bahçeye çıkıp omurgasız hayvanlar lab.ı için birkaç haşere bile topladım. Oda arkadaşımın hafta sonu, marketlerde Sarelle tanıtımı için eşantiyon olarak dağıttığı minyatür sarelleciği önce yedim sonra yıkayıp, dezenfekte ettikten sonra haşerelerime layık bir barınak yaptım :) O barınakta şuanda bir adet bit kadar bebek salyangoz (yerim yerim), bir adet orta boy abi salyangoz (yağmur yağdıktan sonra ortalık salyangozdan geçilmediği için değil, salyangozları gerçekten çok sevdiğim için topladım Canım Blog, taam mı?), bir adet koca kafalı dev bir karınca, bir adet adını bilmediğim (ama bilmemek ayıp değil blog, demiğ?) çok ayaklı korkunç bir böcek, kardeş kardeş yaşıyor. Hatta karınca ve böcek, abi salyangozun kabuğunun üstüne çıkmışlar, o nereye giderse oraya gidiyorlar, çok eğleniyorlar yani o barınakta, tam bir aile oldular, hahah.

İşte ben böyle kendi çapımda eğleniyorum blog.

Ya da eğlenmeye çalışıyorum. Çünkü sakinleşmem gerek.



Çünkü hocaların;

--> Yıllardır ders anlatırken projeksiyon aleti kullandıkları halde hala o aleti kullanmayı becerememelerini ve böylece dersin yarım saatini yemelerini görmezden gelmem gerek.

--> "Evet, not tutmaya gerek yok, kitaptan okuyoruz zaten." diyecek kadar pişkin olduğunu unutmam gerek.



--> Dersi, ders notuna tamamen sadık bir şekilde anlatmalarını, sadece slaytı okuyarak bizi okuma-yazma bilmiyor sanmalarını umursamamam gerek. Ah, ama bir dakika, mesela "söylenmektedir" yazan yeri "söylenir" şeklinde okuyarak derse yorumlarını da katarak nasıl işlediğini göz ardı etmemem gerek.

Müthiş bir hocamızın dediği gibi bilim insanımı olacağımızı sanıyoruz biz? Bizden bir halt olmaz. (Bencelikle benden bir halt olur ama aldığım müthiş eğitimlerin bunda payı ne kadar olur, orasını bilmem.)




Çünkü
okulun;

--> Geçen yıl, "Ders mers anlatılmayacak, notta bulamazsınız, sonra bir de bu ingilizce dersiyle uğraşır durursunuz." şeklindeki aydınlatıcı açıklamalarıyla zorla yabancı dil muafiyet sınavına sokmasını ve sınavdan süper bir not aldığım (90 küsür) halde sırf ingilizce dersinden muaf olduğum, o derse girmediğim için ingilizce notumun "sıfır" görünmesini ve bundan dolayı AGNO'mun beklediğimden düşük olmasını kabullenmem, bunalıma girmemem gerek.

--> "Burs belgesi getir, transkriptini götür!" felsefesine acı acı gülmemem gerek. Kendi transkriptimi istiyorum, çok mu saçma birşey istiyorum, Ey Okul! İllaki transkript almam için bir amacım mı olmalı anlamadım ki ben bu işi.

Çünkü öğrencilerin;

--> Bölüm başkanına onaylatıp, ertesi gün alıp, astığımız bir afişi umarsızca söküp çöpe atmaları karşısında hala şaşırıyor olmamam gerek. Üstüne üstlük, onaylatma zahmetine bile girmediği afişini bizimkinin yerine astığını gördüğümde sinirden tepinmemem gerek.

--> Yurt-Kur Baba'nın masasını sahiplenen, bencilce kitaplarını koyarak orayı kendi masası ilan eden zihniyetleriyle aslında hiç uğraşmamam, tartışmamam, kendi halimde yaşamam gerek.



Yani senin anlayacağın blog, bugünlerde kendimi hıyar gibi hissediyorum.

Madem hazır kendimi hıyar gibi hissediyorum, günün anlam ve önemini anlatan şarkıyı da kendime gönderiyorum: Barış Manço - Sözüm Meclisten Dışarı diyor benim için... (Canım Blog, bu şarkıyı sana nasıl dinletebilirim diye uğraştım, aradım aradım bulamadım, mahkeme kararıyla engellendim. (Last.fm'de bile, çüş artık. Hazır sinirlerim tekrar depreşmişken... Neyse, konu bu değildi.))

Tek tesellimse, müthiş sanatçı Barış Manço'nun da bir zamanlar kendini hıyar gibi hissetmesi Canım Blog'um...