10 Mayıs 2009

:) -Başlık bulamayınca gülen insan-

Canım Blog,

Sana beni çok mutlu eden bir şey anlatıcam. Güzel bir hikaye.. Başlıyorum.
...

02 Şubat 2009
Sınavlarımın hepsini vermişim (öhöm öhöm). Erkenden yarıyıl tatiline girmişim. Tatil uzunmuş. Ama İstanbul, vişnesuyunu yarım dönemde yormayı başarmış. Dersler, bir türlü çıkmayan yurt, sürekli değişen arkadaşlar, trafik mrafik, özlem mözlem, kış havası ve bütün bunlara vişnesuyunun adaptasyon göstermedeki yavaşlığı da eklenince son enerjisini de uçağa binmek için kullanmış. O yüzden vişne arkadaşımız bu tatilde hiçbir şey yapmayı düşünmüyormuş. Yemek, içmek, uyumak (bunlar ihtiyaç olmasa bunları da yapacağı yokmuş aslında) ve boş boş bilgisayar ekranına bakmak dışında (bu da bildiğiniz gibi artık bir ihtiyaçmış). Ama hayat, hiç bir zaman planladığın gibi gitmiyormuş. Biliyorsunmuş.

16 Şubat 2009
Evet matematiği kuvvetli okuyucular. Aradan 14 gün geçmiş.. Hala mı oturuyon kız! deyişinizi duyuyorum. Ne kızıyonuz, tatildeyim, oturcam tabi. Ama tek başıma oturmuyorum, karşımda bilgisayar arkadaş var. Ben, o yalnız kalmasın diye yani. Ona arkadaşlık etmek için sadece.

İşte biz böyle arkadaşlık ederken, güzel güzel oyunlar oynarken, muhabbet ederken bilgisayarcığımla birden bir mesaj geliyor feysbukcuktan. GençTEMA, PAÜ GençTEMA'nın çıkardığı e-dergi Kozalak'ın haberini müjdeliyor. Bende hemen okumaya başlıyorum. Öyle bir anıma denk geliyor ki bu dergi benim kurtarıcım oluyor adeta. Tembel ruhumu alıp, bir heyecan veriyor onun yerine. Ve bende bu heyecanıma engel olamayıp derginin editörüne e-posta atıyorum. İyi ki de atıyorum. Çünkü asıl hikaye bundan sonra başlıyor :)

Şimdi PAÜ GençTEMA nasıl bir ekip ve Kozalak da neler yazıyordu da bu kadar etkilendim uzun uzun anlatmayacağım. Sizi daha çok meraklandırıp dergiyi bizzat okumanız açısından size böyle bir iyilik yapıyorum :) Dergiyi okumak için resme tıklatabilirsünüz. Ve hatta derginin ikinci sayısı da çıktı. Ona da siteden ulaşabilürsünüz.

Ne diyoduk? Evet, ben e-posta atmıştım. Ve tabi hayata, çevreye tepkisiz kalmadıkları gibi benim e-postama da tepkisiz değillerdi. Çünkü "Siz yoksanız bir eksiğiz!" düşüncesiyle yola çıkmışlardı ve beni de almadan gitmeye niyetleri yoktu ya da onlar o kadar istekli çalışıyorlardı ki mıknatıs gibi beni kendilerine çekmeyi başarmışlardı. Ama yine de bir sorun vardı. Ben İstanbul'daydım. Ve burada böyle bir ekip bulamıyordum. En son ilköğretimde 3 yıl boyunca yaşadığım izcilik hayatımda tatmıştım ekip olmanın güzelliğini, gururunu.. Kamp ateşi yakıp, etrafında kolkola izci şarkıları söylemek.. Liderin verdiği görevi ekip olarak hem eğlenerek hem de yorularak zamanında tamamlamak.. Sonra n'oldu? Büyüdük. Bu güzelliği unuttuk. Tepkisiz, ilgisiz kalmaya başladık. İlgisiz kalmak daha güzel bir şey sandık. Biri bize bir şey anlatırken onu dinlememek, önemsememek daha havalı bir duygu sandık..

Ama biliyorsun canımın içi blogum, hayatta senin inandıklarına inanan insanlar da var. Ve gün geliyor o insanı buluyorsun. İşte bu hikayemin devamı da bu cici insan sayesinde geliyor.



Sınıftan arkadaşım olan Meryem ile Biyolojik Araştırmalar Laboratuvarı Kulübü'nde ayrıca botanik bahçesinde ot, böcek, çiçek beraber çalıştıkça, uğraştıkça samimi olmaya başlıyoruz. İkimiz de çevreciyiz, aşırı hayvanseveriz. Sürekli tartışıyoruz. Niye bu kadar duyarsısız, neden kirletiyoruz, zarar veriyoruz, gırgırgırr.. Ve söz TEMA'dan açılıyor. Ben PAÜ GençTEMA'dan bahsediyorum. O da, ben de TEMA'ya geçenlerde e-posta attım diyor. Üye olmak için, ne yapabilirim, ne edebilirim diye. İkimizde birbirimizi bulduğumuza çok seviniyoruz. TEMA'dan da cevap gelmesiyle bizim okulda ki gençTemalı arkadaşlarla tanışıyoruz. Sayımız çok çok az. Ama isteğimiz, heyecanımız çook! Ve bir de şansa bakın ki tam bu sıralarda ben Hayrettin Karaca ile şans eseri tanışıyorum! (Bu hayat bana bir şeyler mi anlatmaya çalışıyordur nedir?)

Bir gün Tema Genel Merkez'e gidiyoruz. Bora Abi'yle tanışıyoruz. Ne yapabiliriz özellikle Beyazıt bölgesi için filan konuşuyoruz. Sonra GençTEMA'nın Denizli'de eğitim günleri var, gider misiniz, gidelim mi oluyoruz. Pat diye yani. Meryem, Denizli yakın 2-3 saatte gideriz diyor, coğrafya bilgisi pek kıt olan vişnesu kızımızda iyi o zaman gidelim, yaşasın oluyor. Bora Abi'ye adımızı yazdırıyor kesin gitcek gibi konuşuyoruz ki acı gerçeği öğreniyoruz! Ve yolun 10 saat olduğunu öğrenen vişnesuyun yaşadığı hayal kırıklığı, coğrafya bilmemenin verdiği pişmanlık ve buna benzer bir sürü duyguyla Meryemcağıza nasıl davrandığını tahmin edersiniz. Şaka bir yana, 10 saatlik yolun sonunda Paü ekibiyle tanışmak ve bizzat teşekkür etmek olmasaydı bu yolculuğa hemen evet dermiydim bilmiyorum.

Sayın seyirciler. Buraya kadar okudunuz. Bir şeyin dikkatinizi çekmiş olmasını umuyorum. Ama çekmediyse de sorun değil. Bilgesu burada bunun için var. Hemen çekiyorum dikkatinizi. Dikkat! Kıt a dur!

Hayatın cilvesine bak blog! Paü gençtema sayesinde silkelenip kendime geliyorum sonra bir dizi olay gerçekleşiyor ve karşıma bu kadar çabuk, Paü gençtemanın düzenlediği eğitim günlerine katılma fırsatı çıkıyor. En başta da dediğim gibi mıknatıs gibiler :) Yani benim ilk gönderdiğim e-postadan sonra olaylar hiç gelişmeyedebilirdi. Ama o kadar hızlı ve güzel gelişti ki. Bir anda kendimi İÜ GençTEMA için birşeyler yapmak isteyen heyecanlı ve pek tatlı insanların içinde sonra da Türkiye'nin her yerinden gelen ve hepimizin aynı amaç için buluştuğu Denizli'de buldum. Yani ben olayların bu şekilde hızlı gelişmesine şaşırdım. Lütfen sizde şaşırın, sayın seyirciler.

Diyeceğim odur ki, len feysbuk ilk defa bir işe yaradın :) Yok yok diyeceğim bu değildi.

Diyeceğim: Hayat bana "Sen bir şeyleri çok istedin ve inandın. Bak kızım, bende sana ortamı hazırladım sende artık aklını başına toplada harekete geç artık. Bu kıyağı başka kimse yapmaz sana. Biliyorum çok ballı bir insansın. Ama bazen de şansını fazla zorlamaman lazım!" dedi.

Zaten güzel insanlarla tanışıp, heyecanlanan Bilgesu, Hayat'tan da bu gazı aldıktan sonra durur mu hiç? :)

Çalışmaları hızlandırıp, cici ekibiyle de atlar otobüse, Denizli yolunu tutar.. Ve sonra görecektir ki içinde yeşeren bu fidan Denizli'den döndükten sonra kök salacaktır.

Not : Denizli'deki maceraları da anlatmak istiyorum size ama farkındayım biraz uzun bir yazı oldu. Biraz nefes alın (bende alsam hiç fena olmaz), öyle yazıcam. Napayım sizi düşünüyorum işte, elimde değil :)

2 yorum:

Adsız dedi ki...

vur vur inlesin tün alnya dinlesin dağ dibi
taş gibi
kol gibi
baş gibi
dim dik
... başını hatırlayamadım bu ksımı iz yapmış demek ki=)

ne güzel ya! hayat yürümek istediğin yolları çiziyor sana bu büyük bir lutuf taze sıkılmış vişnem di mi?
en yakın zamanda denizli maceralarınıda bekliyorum(çabukkkk çabuk yazıver)
ayşe

vişnesu dedi ki...

zaten bu söylediğin sadece bu kısımdan ibaret değil miydi? yada bana da sadece bu kısmı iz yapmış olabilir :)

evet büyük bir lütuf. ve hayat beni seviyor ayşe bunun farkındayım şu anda!

hemen başlıyorum denizli maceralarımı yazmaya. benim böyle oturup okuyan, yorumlayan tatlı bir okuyucum olur da ben yazmazmıyım..

Yorum Gönder